Browsing Category

Basında Recep Palamut

seyahat
Basında Recep Palamut,

Seyahat Etmek; Bakış Açınızı Tazeleyen Yenileyici Bir Banyo Gibidir

Eskiden, seyahat etmek hayatınızı değiştirmek anlamına gelirdi. Gittiğiniz yerde aylarca hatta yıllarca kalırdınız. Yolculuğa uzun zamanlar ayırırdınız. Ancak şimdi her şey çok farklı, dünyanın herhangi bir yerine iki günden az sürede seyahat edebiliyorsunuz.

Ben lise zamanlarımdan beri seyahat ediyorum diyebilirim. Ve seyahat etmenin kişi üzerinde kalıcı özellikler bıraktığına inanıyorum. Küçük yaşlarda başlayan ticari girişimlerimi yaptığım seyahatlerim sonucu edindim. Bulunduğunuz ülkede hayallerinizi gerçekler ile dengeliyorsunuz ve bazı şeylerin nasıl olduğunu düşünmek yerine direk onları görmeye, deneyimlemeye başlıyorsunuz.

Yoğun bir iş temposuna sahibim. 53’den fazla ülkeyi deneyimlemiş biri olarak şunu söyleyebilirim ki iki tane hayatınız olmuyor. İş hayatım, özel hayatım gibi ayrımlara giremiyorsunuz. Kendinize bir yaşam stili oluşturuyorsunuz. Bir taraftan yoğun iş temposundaki işlerinizi çözümlerken, bir taraftan yepyeni deneyimler ediniyorsunuz ve zihninizin daha fazla çalıştığını keşfediyorsunuz. Aslında rutin hayatınızda seyahat kavramına bakış açınız da değişiyor. Öyle ki bazen işe giderken farklı yolları kullanarak gidiyorum, sadece bu kararla bile farklı insanlar ile yollarım kesişebiliyor bambaşka bir gün yaşama fırsatı oluşturabiliyorum. Yolları değiştirdikçe, sahip olduğum problemleri daha az önemsiyor, mutluluğumu ve enerjimi beni hiç tanımayan insanlar ile paylaşabiliyorum.

Gittiğim birçok ülke de ya da şehir de bir iki gün fazladan kalmayı tercih ediyorum. Bunun mümkün olmadığı zamanlarda, uyumuyorum diyebilirim. Seyahat etmeyi sevenler bilirler, değişik türden bir adrenalin hissi yaratıyor insan üzerinde, ne yaparsanız yapın hiç yorulmuyormuş gibi hissediyorsunuz. Kendimi bulunduğum bölgenin doğasına, yaşantısına bırakıyorum. Örneğin bir sokak mı geziyorum, geri dönüşümü tekrar aynı sokak üzerinden yapmamaya özen gösteriyorum. Kaybolmayı tercih ediyorum. İnternette bile öğrenemeyeceğiniz derinlemesine bir kültür ile karşı karşıya kalıyorsunuz. Zihin hızlıca çalışmaya başlıyor, yapmayı planladığınız tüm iş rutin olmaktan çıkıyor ve bir keşfe dönüşüyor.

Daha önce görmediğiniz, alışık olmadığınız ya da en azından sizin için sıradan olmayan yerlere gittiğiniz de pek çok şeye adapte olmanız gerektiğini anlıyorsunuz; geleneklere, göreneklere, yemeklere, alışkanlıklara… Özellikle sizin kültürünüzden çok farklı bir kültüre sahip olan yerlere gitmek günlük tüm rutinlerinizden uzaklaşmanızı sağlıyor. Yaşayacağınız deneyim pek çok ön yargınızdan kurtulmanıza yardımcı oluyor. Farklılıklara geniş açılardan bakmaya başlıyorsunuz daha da önemlisi buna mecbur kalıyorsunuz. Bu da bakış açımızın gelişmesine fırsat tanıyor. Rutin hayatlarınızdan sıyrılıyor, alışkanlıklarınız sonucu uyuşmuş olan parçalarınızı canlandırıyorsunuz.

Yeni ortamlara girmek, çoğu zaman belirsizlikler ile dolu oluyor, sizi öngöremeyeceğiniz zor, eğlenceli ve çeşitli anılar biriktirmeye maruz bırakıyor. Beraberinde yeni zorluklar ve bu zorluklara meydan okuyan yeni bir benlik oluşmasına fırsat tanıyor. Konfor alanınızdan oldukça uzaklaşıyorsunuz. Kendinizle ve içinizdeki en derin duygularla bağlantı kurmanızı sağlıyor. En güzeli de bazen farkında olmadan, entelektüel kapasitenizi harekete geçiriyorsunuz. Hem sosyal hem de duygusal becerilerinizi geliştiriyorsunuz.

Stresli bir günlük yaşantının penceresinden hayatınıza bakmakla, kendinizi bıraktığınız bir seyahatin yarattığı boşluğun penceresinden hayata bakmak, çok farklı oluyor.  Bu yüzdendir ki seyahat etmek zihninize yenileyici bir banyo yaptırıyor ve sizi hiç tanımadığınız bir insana dönüştürebiliyor…

IMG_0460
Basında Recep Palamut,

Denizci Baba Olmak

Kısaca kendinizden ve ailenizden bahseder misiniz? (Nerede yaşıyorsunuz? Kaç çocuğunuz var? Kaç yaşındalar? Ne kadar süredir denizlerdesiniz?)

1970 İstanbul doğumluyum. Aslen Kayseriliyim. 1988 yılından beri ticaret ile uğraşıyorum. 3 çocuğum var. En büyük oğlum Ahmet Salih 24 yaşında, diğer oğlum Aras 3, kızım da 14 yaşında. Meraklı ve tutkulu bir insanım. Gezmek ve yeni yerler keşfetmek beni hep heyecanlandırmıştır. Tüm kurtarıcı fikirlerimi ve hayatımı değiştiren kararları gezdiğim yerler de kaybolarak bulduğumu söyleyebilirim. Deniz de yaşama olan bağlılığıma da bu özelliğime borçluyum, kendimi uçsuz bucaksız bir keşfe bırakıyorum, doğa ile uyumu yakalayarak enerjimi dengeliyorum.

Teknenizle ilgili bilgi verir misiniz? (Modeli, nerede bağlı, kaç metre, kaç kamara vb.)

Yeni tutkumuz Katamaran, Bali katamaran 3 kamaralı 48 ft lik teknemiz temmuz ayında geliyor. Şu anda Hanse 505 yelkenli tekneyi kullanıyoruz. 50 ft’lik, 3 kamaralı. Marmariste bağlı.

Çocuğunuza deniz, tekne sevgisini kazandırmak sizin için neler ifade ediyor?

Aslında tekne sevgisini çocuklarım bana kazandırdı. Oğlum Ahmet Salih tam bir deniz tutkunu, onun denize olan sevgisi tüm aileyi beraberinde tekne de yaşama sürükledi. Başlarda aktivite olarak yaptığımız tekne turları bizim için bir yaşam tarzı olmaya başladı. Bu ailemiz için önemli bir gelişmeydi, hiç bilmediğimiz bir hayatı öğrenmeye koyulmuştuk, tekne de elimizden ne iş geliyorsa yapıyor, sürekli gelişmelere ve aksiliklere karşı çözümler üretiyor, yeni bir hayatı hepimiz birlikte deneyimliyorduk. Ailem ile yaşadığım güç birliği şüphesiz benim için çok şey ifade ediyor.

Teknede beraber geçirdiğiniz en keyifli anlar hangileri? Unutulmaz bir anınız var mı?

Hemen hemen bütün anılarım güzeldir diyebilirim. En güzel yanı el değmemiş koylarda ailem ve dostlarım ile birlikte geziyoruz. Ben adrenalin seviyorum, ancak bu enerjimi katıldığımız yarışlarda ortaya çıkarıyorum. 2018 ve 2019 yıllarında ‘’cpm&palamut sailing team’’ olarak birçok yarışa katıldık ve 1.lik ödülleri aldık. Genel olarak tekne de daha sakin geçiyor vaktimiz. Kitap okuyoruz, yüzüyoruz, sohbet ediyoruz, teknenin teknik işleri ve temizliği ile ilgileniyoruz. Zamanın nasıl geçtiğini anlamıyoruz bile, tüm zamanımız keyifle akıp gidiyor.

Denizin baba çocuk ilişkinize nasıl bir katkısı olduğunu düşünüyorsunuz?

Günlük hayat akışında ki iş yoğunluğu, koşuşturmaca, trafik ve birçok nedenden dolayı birbirimiz ile çok da kaliteli zamanlar geçiremiyor olabiliyoruz. Deniz de olduğumuz zaman tüm bu kargaşadan uzak oluyoruz, mavinin ruha güç veren etkisi, rüzgârın esintisi, doğa ile iç içe oluşumuz birbirimize daha pozitif yaklaşmamızı sağlıyor, duygu, düşünce ve eylemlerimizi daha huzurlu paylaşıyoruz. Mesela denizde olduğumuz süre de dertleştiğimiz de ya da bir fikir alışverişinde bulunduğumuzda daha özgür ve samimi konuşmalar yapabiliyoruz.

Teknede baba olmanın getirdiği ekstra sorumluluklar var mı? Neler

Denizi, kuralları iyi biliyor olmak çok önemli. Ve tabi doğa ile uyumlu yaşamayı becerebilmek. Bir baba olarak öncelikle çocuklarımın doğaya karşı saygılı olmalarını ve doğayı kucaklamalarını istiyorum.

Çocukla tekne yaşamına alışma süreciniz nasıl geçti? Çocuğunuzun alışması için artı bir çaba gösterdiniz mi, nasıl karşıladı ortamı? İstekli olmadıysa nasıl sevdirmeye çalıştınız?

Oğlum Ahmet Salih hepimizden daha meraklıydı tekneye. Onun ilgisini çeken bu yaşam tarzını öğrenmek beni ve eşimi çok fazla heyecanlandırıyordu. Çok hızlı bir adaptasyon sürecimiz olduğunu söyleyebilirim. Heyecanlı, tutkulu ve azimli olmamız birbirimiz üzerinde itici güç oluşturdu.  Diğer çocuklarım da çok ufak yaşlarda tanıştılar deniz ve tekne hayatı ile. Daha 3 aylıkken Aras ile uzun bir yolculuk geçirdik, kızım da kısa kısa yaptığımız tekne tatilleri sonucunda yaz aylarını global sailing kampında geçirmeye başladı.

Teknede çocuğunuzun görev paylaşımına katkısı, yaşam koşullarına hakimiyeti nasıl?

Genel olarak ben ve jenarasyonum için şunu söyleyebilirim; hayatın karşımıza çıkardığı zorluklar ve güçlü sorumluluklar ile başa çıkmayı çok erken yaşlarda öğrendik. Bu dönemde çocukların okulu bitirmesi bile yolun yarısını buluyor, bu sebeple bazı hayati kavramların ağırlığı ile geç yaşta tanışabiliyorlar. Deniz de tekne de yelken de bir hayat, beraberinde güçlü sorumluluklar getirir, öncelikle ekip olmayı öğrenirsiniz, rüzgarla, dalgalarla mücadele edersiniz ve tam bu anda hayatınıza yön verecek hızlı kararlar almanız gerekir. Herkesi ilgilendiren kritik kararları hızlıca düşünmeniz ve eyleme koymanız gerekir. Her an deneyimlemediğiniz bir iş ile karşı karşıya kalabilirsiniz. Tüm bu süreçlerin içine dahil oldukları için tekne de bir hayat paylaşımı, oğlum Ahmet Salih ve diğer çocuklarımda sorumluluk alma, kendi başına karar verme ve yardımlaşma özelliklerini geliştirdiğini söyleyebilirim.

Çocuğunuzun şu an tekne yaşamına bakış açısı nasıl? Sizinle ortak hisleri paylaşıyor mu bu konularda? Büyüdükçe neler değişti?

Teknede yaşam ailem için kendiliğinden gelişen bir süreç oldu. Öncesinde sık sık tekne tatilleri yapıyorduk. Denizde olmak, tekne de olmak bizi hep motive ediyordu. Tekne hayatına geçmeden neredeyse her yıl farklı bir tekne de yeni bir manzara ile tanışıyorduk. Sonrasında oğlum Ahmet Salih’in tutkusu ve tüm ailemin yeni bir maceraya atılma hevesi bizi tekne de bir yaşama sürükledi. Zaman geçtikçe yaşadıkları tekne hayatını daha da sahipleniyorlar, doğanın gücü kendilerinde öz güven hissi uyandırıyor.

heylel atölyesi fırça detayı
Basında Recep Palamut,

Covıd 19 Gölgesinde Aktiviteler

Covid-19’un getirdiği, evde kalma ve sosyal mesafeyi koruma süreçleri neredeyse tüm alışkanlıklarımızın değişmesine yol açtı. Yapılan araştırmalara göre evlerimizde geçirdiğimiz vaktin büyük bir kısmını kişisel gelişime ayırıyoruz. Kişisel gelişimi, dizi film izlemek ve hemen ardından da sosyal medya takip ediyor.

  • Yapılan araştırma da katılımcılarının büyük çoğunluğu eski alışkanlıklarına vakit ayırmak istediklerini belirtmiş, ilgi duydukları hobi ve ilgi alanına odaklanmaya başlamış̧.
  • Özellikle kişisel ve zihinsel gelişime ilgi gözle görülür bir şekilde artmış̧. Bu da kişisel gelişim videolarına ilgiyi arttırmış̧.
  • Netflix, YouTube gibi platformlarda izleyiciler oldukça fazla vakit geçirmeye başlamış.
  • Mutfakla ilgili konularda kadınlar kadar erkekler de araştırma yapmaya yeni tarifler bulup denemeye başlamış.
  • Kişisel gelişim bu süreçte en çok yanımızda olan uğraş olmuş diyebiliriz. Bu da aslında kendimizi izolasyon sürecinin bittiği ana hazırladığımızı gösteriyor. Çoğumuzun hayatında eksik yönleri, geliştirmek istediği becerileri vardır. Bu süreç bu özelliklerin gelişmesi için iyi bir süreç olmuş.
  • Kütüphanemizin bir kenarında uzun zamandır okunmayı bekleyen bir kitap vardır elbette. Elde edilen veriler doğrultusunda bir ay öncesine kadar bir saatten az kitap okuyan oranı oldukça fazlayken artık bu süre günde 3-4 saatlere kadar çıkmış gözüküyor.
  • Bazılarımız ise el sanatları ile yakından ilgileniyor. Mozaik, resim, seramik, heykel gibi konular tabi ki vakit öldürmek için birebir. Ancak araştırma verilerine göre bu süreç öncesinde çoğunluk hiç bu konu ile ilgilenmemiş iken şu anda da durum değişmiş değil. Ancak küçük bir dilim eskiye oranla daha çok el sanatı ile ilgilenmeye başlamış.
  • Çoğumuz yemek yemeyi çok sever, damak zevkimize önem veririz. Ancak bu süreçte iş başa düştü ve yemek yemek kadar yemek yapmaya da merak sardık. Hatta o kadar sardık ki, bir süre öncesine kadar ‘’Hiç yeni tarifler denemem.’’ diyen kişi sayısı neredeyse yarı yarıya düşmüş,   1-2 saat bu işlerle uğraşırım.’’ diyenlerin sayısı ise iki katına çıkmış.
  • Sosyal medya hayatımızın vazgeçilmezi. Bu süreç içerisinde de elbette ki bu mecralarda oldukça fazla vakit geçiriyoruz. Ancak daha önce yapılan araştırmalarda Instagram galip gelirken bugünkü veriler gösteriyor ki Whatsapp birinciliği ele geçirmiş.

Kaynakça : Big Cat Research Araştırma şirketi ve Habitat Derneği Araştırmaları

3
Basında Recep Palamut,

Yelkende Hayat İş Yaşamının İzdüşümüdür

‘’Seneler geçtikçe tekne de olmak, yelken yapmak ve deniz ile bütüncül bir yaşam mücadelesi vermek bir zevkten tutkuya dönüştü benim için. Yüzümde rüzgârı hissettiğim her an yelken yapıyor ve o an kafamı boşaltıyorum diyebilirim. Bu tutkunun verdiği emsalsiz mutluluk kadar zorlulukları da var tabii. Ancak beni yaşama bağlayan ve mücadeleci yapan da bu kısmı oluyor. ‘’

İyi yönetilen bir şirkette departmanlar arasında çift yönlü bir iletişim vardır. Tüm departmanlarda ki elemanların kişisel başarısı, diğer bölümler ile entegre olmadıkça kümülatif de bir bütün ortaya çıkarmayacaktır. Yelkenli tekneyi de aynı model de bir ticari şirket gibi görebiliriz; ön yelken, ana yelken, dümenci, navigatör gibi. Eğer bu birimler uyum içerisinde çalışmazsa herkes kendi biriminde başarılı olsa bile tekne başarıyla ilerleyemeyecektir.

Yine rüzgarla, dalgalarla, akıntılarla mücadele ettiğiniz yelkende birçok engel ile karşılaşırsınız. Bu engelleri aşmak; kararlılık, motivasyon ve özgüven ister. Liderlik, takım ruhu, stres yönetimi, hızlı karar alabilme gibi özelliklerinizi keşfedip hızlıca hayata geçirirsiniz. Tıpkı şirketler de karşılaşılan krizlerde, hızlı karar alınabilmesi, ekip motivasyonun yüksek tutulabilmesi, stres yönetiminin iyi idare edebilmesi gerektiği gibi.

Yelken sporunda yapılması gereken hamleye göre lider değişkenlik gösterebilir örneğin; Genel Müdür takımdaki farklı görevleri yapıp emir alabilir. Çalışma hayatlarında bireyler kendilerine özel bir konfor alanı yaratmayı tercih ederler ve bu alan dışında ki çalışmalar da sorumluluk alırken oldukça zorlanırlar. Yelken de her an değişebilen görevler sonucu kişi konfor alanı dışında birçok sorumluluğu deneyimlemiş olur. Kişiler farklı algılamalara açılmak durumunda kalırlar ve ekip arkadaşlarını her şeyden önce bir birey, bir iletişim noktası olarak deneyimlerler. Bu da tüm ekibin verimi arttırır, çalışanların empati duygularını geliştirir.

animal-brown-horse
Basında Recep Palamut,

Sıradan Varlığımızdan Kaçış Fırsatı

’Bundan 100 -150 yıl öncesine kadar motorlu taşıtların olmadığı bir dünyada, hayatlarını at sırtında geçiren insanlar, ata binmek kadar insanın içine işleyen bir şey olmadığını düşünürlerdi, bunun bir sebebi olsa gerek…’’

Öncelikle ata binmenin tarifsiz zevkinden başlayalım. Atın üzerinde olmak, onun her adımını, tüm kaslarının çalışışını ve hatta kalbinin atışını dahi hissetmek insanda büyük bir özgürlük duygusu uyandırıyor. Doğada, harika bir canlı ile uyum halinde olma hissi ile bütün stresiniz yok oluyor. Sağlıkla ve stressiz bir yaşam ile sonuçlanan bir terapide gibi hissediyorsunuz.

Ata binmek kolay değil tabii, oldukça büyük ve güçlü bir hayvanla baş edebilmeye çalışmak riskli bir iştir ve kişinin risk alabilme yeteneğini güçlendirir. Genellikle sakin düşünüp doğru karar verebilme, öfke ile başa çıkabilme özelliklerimizi ön plana çıkarır.  Ayrıca kendinden çok daha büyük ve güçlü bir hayvanı kontrol etme becerisi kişiye öz güven duygusu da kazandırır. Düzenli olarak ata biniyorsanız, önce atınıza karşı güven duygunuz gelişiyor sonrasında da etrafınızda ki insanlara güvenmeyi öğreniyorsunuz.

Yalnızca mental konsantrasyonun değil fiziksel kondisyonunuzun da güçlü olmasını sağlayan bir spor dalı da aynı zamanda.  Atın her hareketine uyum sağlamaya çalışmanız ve karşılık vermeniz reflekslerinizi hızlandırıyor ve motor sinir siteminizin gelişmesine yardımcı oluyor. Dik oturmaya teşvik edildiğinizden, vücudunuzda ki karın ve sırt kaslarını geliştiriyorsunuz. Yine atınızın doğal yürüyüşüne sağlamaya çalıştığınız uyum ile doğru biniş oturuşu bir araya geldiğinde de omurgası eklem hareketliliğiniz ve birçok kaslarınız oldukça güçleniyor. Spor dallarına baktığımızda özellikle üst bacağınızın iç kaslarını çalıştıracak spor azdır. Ata bindiğinizde bacak kaslarınızın dayanıklılığı artar ve uzar bu sayede daha ince görünürsünüz. Birçok bedensel mekanizmanızı harekete geçirir, motor, dengede durma, duruş ve doğrulma gibi beceri alanlarında olumlu gelişmeler sağlarsınız.

Bir at, insanların kendileriyle ilgili hayallerinin bir yansımasıdır ‘’güçlü, kuvvetli, güzel’’ ve at bize sıradan varlığımızdan kaçış fırsatını verebilecek güce sahiptir. ” Pam Brown

pexels-photo-2069925.jpeg
Basında Recep Palamut,

Renkler Ruhumuzun Verdiği Mesajlarda Saklı

Sinirlenince kızarır, korkunca morarırız. Üzücü bir olayın ardından karalara bürünür, hayallerle yaşayan insanları toz pembe bir dünyada yaşamakla itham ederiz. Kısacası yaşamımızın her anını renklerle ifade edebiliriz. Çoğu zaman kontrol edemediğimiz psikolojik etkiler bırakırlar üzerimizde. Kimi zamanda fizyolojik etki bırakarak karşımıza çıkarlar. Bazen baktığımız gökyüzü o kadar sonsuz ve saf olur ki ya da ya da gecenin karanlığı o kadar huzur verir ki insana sakinleşip, rahatlamış hissederiz. Peki bizi rahatlatan şey gerçekten gece midir? Ya da gökyüzü mavi değil de yeşil olsaydı aynı etkiyi bırakır mıydı üzerimizde?

Görsel iletişim ögesi olan renkler duyularımıza hitap ederler. İçgüdüsel kararlar almamıza neden olurlar. Öz güvenimizin oluşmasında, sağlıklı olmamızda, olaylara bakış açımızda renklerin enerjisinden payımızı alırız. Renk seçimlerimiz, mizacımız, yaşam koşullarımız, bilinçli yaşantılarımızın yanı sıra ihtiyaç duyduğumuz enerjinin niteliği de belirlemektedir. Kendimizi ifade etme sanatı olarak da değerlendirebiliriz. Renklerin bize hissettirdiği birçok duygu ile kendimizi keşfedebilir, hiç bilmediğiniz yönlerimiz ile tanışabiliriz. Ya da sahip olduğumuz karakteristik özelliklerinizin enerjisini renkler ile dışa vurabiliriz

Deniz tutkum sonucu mavi rengi ile sürekli iç içeyim, psikolojik olarak motivasyon arttırıcı, yaşam ile bütünleştirici etkisini görüyorum. Öyle söyleyebilirim ki fiziksel olarak kilomun sabit kalışını, psikolojik olarak hızlı karar alabilen yapımı mavinin enerjisi ile ifade edebilirim. Koluma severek taktığım turuncu saatim günü daha dengeli ve sakin geçirmemde fayda sağlıyor. Ya da ofiste odam da yer alan birbirinden farklı renklerin zihnimi farklı açılardan çalıştırdığına inanıyorum. Çok yoğun olduğum bir güne başlarken farklı renklerden oluşan kıyafet kombini tercih ediyorum. Çok yönlü olmanın ve birçok karakteristik özelliği aynı anda kullanabilecek olmanın vereceği yorgunluğu en aza indirdiğini söyleyebilirim.

Sadece bireysel olarak değil tarihin ilk zamanlarından itibaren kültürlerinde kendilerini renklerle ifade ettiklerini, sembolik değerler ve anlamlar içerdiğini de görmekteyiz. Örneğin; Beyaz, Türkiye’de saflığı temizliği simgelerken Asya’daki bazı toplumlarda ölümü simgeler. Kırmızı, Batı kültüründe dur veya tehlike anlamına gelirken, Hindistan’da gelinliklerde saflığın rengi olarak kullanılır. Sarı, Eski Mısır’da gözden düşme, kıskançlık ve utancı simgelerken, Çin’de saltanatı ve sarayı simgeler. Mavi, Hristiyanlıkta umut ve dindarlığın rengiyken, Arap Yarımadası ve Anadolu’da kötülükleri uzaklaştıran bir renk olduğuna inanılır.

Renkler ile ilgili özetle şunu söyleyebilirim ki tek başına bir mesaj verebilme yetisine sahiptirler. Davranışları yönlendirebilir ve insan fizyolojisi üzerinde önemli bir etkiye sahip olabilirler. İnsanlar, günlük hayatın çeşitli yerlerinde arzularını, isteklerini, mutluluklarını ve üzüntülerini renklerle yansıtabilirler.